"Dünya ise; bütün şa'şaasıyla ahirete nispeten bir zindan hükmündedir.." BEDİÜZZAMAN

29 Aralık 2010 Çarşamba

ISLAK KEKİ KURTARMA ÇALIŞMALARI:)


Geçenlerde internetten bulduğum bir tarifle ıslak kek yapmıştım. Eşim normalde kek ve türevlerini pek sevmez. Islak keki de ancak sosu çok fazla olduğunda -yani baya ıslak:)- sever. Onun için yapmadan önce bana keki ince olsun demişti. Ben de bulduğum tarifteki ölçüleri gayet mantıklı buldum. Epey ıslak bir kek elde edeceğimi sanıyordum. Ama borcama zorla yaymış olduğum hamurun kabarıp kocaman birşey haline geleceğini nerden bilebilirdim ki?..:) Sonuç olarak aslında lezzet olarak güzel olan kekim maalesef eşimin istediği kıvamda değildi. O akşam kenar köşelerde daha ince olan kısımlardan tırtıklayan eşim bir gün sonra kekin biraz daha kendisini çekmesi sebebiyle yüzüne bakmaz oldu:) Ben de kalan kısmın üzerine puding yapıp sıcak sıcak döktüm ve keki istenen kıvama getirdim.. Eeee ne diyor  Oktay Usta:"mutfakta çareler tükenmez...":):)

26 Aralık 2010 Pazar

EV YAPIMI LAHMACUN

 
Daha önce bir yazımda da bahsetmiştim. Eşimin buradaki akrabaları gerçekten çok iyiler. Bize çok değer veriyorlar ve yardımcı oluyorlar. Allah hepsinden razı olsun. İşte onlardan biri olan babaannem geçtiğimiz cuma günü bizi öğle yemeğine çağırmıştı. Yemekleri çok nefis oluyor. "Eli lezzetli" derler ya işte öyle biri:)  Hepsi bir tarafa oraya gittiğimizde bizim için ne yapacağını şaşırıyor. Beni yerimden kaldırmak istemiyor. Öyle az gittiğimizden falan da değil. Haftanın birkaç günü bizi yemeğe çağırıyor sağolsun. Tam bir süper babaanne:) Maşallah, barekallah... Onu gördükçe rahmetli babaannemi anımsıyorum, bize olan ilgisini, yumuşak huyluluğunu.. Kimse kimsenin yerini tutamaz orası muhakkak ama eşimin babaannesini de gerçekten çok seviyorum. Allah başımızdan eksik etmesin, hayırlı uzun ömür versin inşaallah.. Cuma günkü menümüzde babaannemin enfes lahmacunu vardı. Burada anlattığım fırında pişmiş olanlardan. Lezzeti gerçekten bir başka. Ellerin dert görmesin babaannecim:) 
Yanında da bol naneli cacık ve salata... Babaannem öye bazı yaşlılarda olduğu gibi kendini salmış, dünyadan bihaber bir kişi değil. Güncel olayları, haberleri takip eder. Evin gelir gider dengesini ayarlar.. Maşallah yaşına göre zeki ve dinç.. Bizi yemeğe çağırdığında da baştansavma bişeyler yapmaz hiçbir zaman. Özenli ve lezzetli yemek pişirir. Salata, cacık, ayran mutlaka bulunur. Yemekten sonra da mutlaka meyvemizi yedirir. Dedim ya süper babaanne:) Hatta geçen gün biz sofraya oturmaya hazırlanırken elinde bir tabakla geldi. "Semam sen bundan seversin, sana haşladım içine ne katıcaksan kat da öyle getireyim sofraya" dedi. Bir de baktım bana brokoli almış, haşlamış. O kadar mutlu oldum ki. Sizi böyle seven, düşünen birilerinin olduğunu görmek insanın çok hoşuna gidiyor. Hatta o arada ablam aramıştı. Ona da valla babaannem kendini aştı bana brokoli pişirmiş dedim. Sonuçta burada pek yenmeyen bir yemek sırf ben seviyorum diye aklına gelmiş, almış ve büyük ihtimalle hayatında ilk kez pişirmiş. Annem de her zaman söylüyor böyle iyi insanların yanında olduğunu bildiğim için burada rahat durabiliyorum diye. Onların bunca iyiliklerine ve iyi niyetlerine karşılık inşaallah ben de onları mutlu edebiliyorumdur. Elimden geldiğince hassas davranmaya çalışıyorum. İnşaallah onlar da benden memnundur. Yazıyı okuyanlardan ricam bir "maşallah"ı esirgememeleri.. Herkese sevgiler..

19 Aralık 2010 Pazar

ÇEKİLİŞ VAR..

Esra'nın Mutlulukları (veya bir başka deyişle İstanbul Anadolu Yakası) adlı blog sahibesi kazanana yaptığı cupkeklerden yollayacağı bir çekiliş düzenlemiş. Katılmak isteyenler burdan ulaşabilirler...

PAZAR KAHVALTISI..

Hafta içi işe çok erken gitmesek de kalkıp kahvaltı yapmak yerine biraz daha uyumayı seçiyoruz. Böyle olunca da hafta sonu kahvaltı yapmak büyük bir zevke dönüşüyor. Masadan kalkmak bilmiyoruz. Bir çay daha, bir çay daha...:)Bu sabah kahvaltıya bu böreklerden yaptım. Büyük şehirlerde bulunmayan bir güzellik de buradaki fırınlar.. Odun ateşinde pişmiş nefis ekmekler her öğünün vazgeçilmezi.. Benim buraya gelmeden önce tırnak pidesi olarak biraz daha küçük boyutta olanını bildiğim enfes tat burada normal ekmek olarak tüketiliyor. Normal ekmeğe de somun deniyor ki herhalde birbuçuk yılda daha hiç almadık. Çünkü diğer ekmeğin tadı hakikatten çok güzel.. Gelelim yukarıda görülen böreklere.. Yani aslında birçoğumuza göre pidelere.. Üzeri açık olan peynirli.. Harcında peynir, maydanoz, yeşil biber ve domates bulunuyor.. Kapalı olanda ise patates, soğan, salça ve baharat.. Siz harcınızı hazırlıyorsunuz ve fırına veriyorsunuz.. Onlar da börek haline getiriyor:) Hamurun tadı odun ateşinde pişmenin de etkisiyle çok güzel oluyor.. Benim hazırladığım harçlardan toplam 10 adet börek çıkmış ve bunlar için eşim fırına 2,5TL ödemiş. Şaka gibi.. Hem pratik, hem lezzetli, hem de ekonomik...:) Eeeeee daha ne olsun dimi?...:) Bir de kahvaltıda havuç, maydanoz ve mor lahana ile yapılan salataya eşimle bayılıyoruz.. Bu sabah evde havuç kalmadığı için yalnızca mor lahana ve maydonoz kullandım. Mor lahanayı tuzla ovup üzerine ince kıyılmış maydonoz, limon ve zeytinyağı ekledim.. Basit ve lezzetli.. Sanırım çalışan bayanlar için vazgeçilmeyecek iki özellik... Börekler salata eşliğinde olmazsa olmazı çay ile birlikte afiyetle yendiler.. Pazar sabahlarını ve kahvaltılarını seviyorum... :)

15 Aralık 2010 Çarşamba

AŞURE GÜNÜ

Hicri takvime göre Muharrem ayının 10. günü Aşure Günü'ne denk gelir. Bu gün Rabbimizin bizim için ihsan buyurduğu mübarek günlerden biridir. Ayrıca ayet-i kerimede (Fecr Suresi) geçen üzerine yemin edilen 10 gecenin de bu ayda olabileceği konusunda rivayetler vardır. Bu kutlu zaman dilimlerini iyi bir şekilde geçirebilmemiz için bazı tavsiyelerde bulunulmuştur. Özellikle bu ay içerisinde oruç tutmak çok faziletlidir. Peygamber Efendimiz(sav) bir hadisleride şöyle buyurmuşlardır: "Ramazan ayından sonra en faziletli oruç (ayı) şehrullah olan Muharrem ayıdır. Farz namazdan sonra en efdal namaz da gece namazıdır." Peygamber Efendimiz(sav) Aşura orucuna dokuzuncu veya onbirinci günü de ekleyerek o şekilde oruç tutmamızı tavsiye buyurmuşlardır. Yalnız Aşura günü oruç tutmak tenzihen mekruhtur. 
Ayrıca Aşure Günü yapılması tavsiye edilen bazı şeyler de vardır:
     -O gün eve ufak tefek erzak alınırsa, bir sene boyunca evde bereket olur.
     -O gün gusledenler, bir sene ufak tefek hastalık görmezler.
     -10 defa şu dua okunur. "Sübhanallahi mil'elmizan. Ve müntehe'l-ılmi ve mebleğa'r-riza ve zinete'l-arş."
     -Yine Aşure gününe mahsus olmak üzere kuşluk vaktinde 2 rekat namaz kılınır. Her rekatta 1 Fatiha ve 50 İhlas-ı Şerif okunur. Namazdan sonra da şu salavat-ı şerife okunur: "Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammedin ve Ademe ve Nuhın ve İbrahime ve Musa ve İsa vema beynehüm mine'nnebiyyine ve'l-mürselin. Selavatü'llahi ve selamühü aleyhim ecmain."
     -Öğle ve ikindi arasında 4 rekat namaz kılınır. Her rekatta 1 Fatiha ve 50 İhlas-ı Şerif okunur. Namazdan sonra 70 istiğfar-ı şerif(estağfirullah el-azim), 70 salevat-ı şerife(Allahümme sali ala seyyidina Muhammed) 70 defa da "La havle vela kuvvete illa billahi'l aliyyil-azim." denir. Sonra da ümmet-i Muhammedin hidayeti için dua edilir.
     Allah(cc) bu güzel zaman dilimlerini hepimize iyi bir şekilde geçirmeyi nasip etsin inşaallah.. Selametle...











9 Aralık 2010 Perşembe

BİR ÇORBA TARİFİ VE BU ARALAR BEN...

Bu çorbanın bir adı yok yani "benim bildiğim bir adı" yok en azından. Çok sevdiğim büyük halam yıllar önce kendisine yemeğe gittiğimizde bize bu çorbayı yapmıştı. Hepimiz çok beğendik ve canım annem tarifini aldı. O gün bugündür çorbanın adı bizde "Fatma Hala Çorbası"dır:) Bu çorbayı daha öğrenciyken yapmayı öğrenmiştim. Ev arkadaşlarım da çok severlerdi. Eşime de ilk kez geçen gün yaptım amaaaaa.. Aması şu ki benim çorba konusunda makus talihim bir türlü değişmiyor.. Her zaman bir anormallik yaşıyorum. Eşim sonunda iyi çorba yapamadığım kanaatine varacak:) Tabi hala varmadıysa:):) İlk zamanlar çorbaların kıvamını ayarlamakta zorlanıyordum. Şimdi şükür onu atlattım:) Bu çorbada da şehriyeyi biraz fazla kaçırmışım.. İlk gün idare ettik neyseki.. Ertesi güne artan çorbayı biraz su ekleyerek seyreltmek durumunda kaldım. Zira kendisi çorbadan çok bir şehriye lapasını andırıyordu:) Bu kadar kusurunu saydıktan sonra denemek isteyen olur mu bilmiyorum ama tarife geçeyim:) Miktarlar tencerenin boyutuna göre ayarlanabilir. Onun için miktar belirtmiycem. Öncelikle biraz tereyağ ve sıvıyağ karışımında unu kavuruyoruz. Buram buram kokusunu aldığımız una suyu ilave ediyoruz. Daha sonra küçük küçük doğradığımız havuç ve patateslerimizi suya katıyoruz. Havucun pişip pişmediğini kontrol edip iyice haşlandığına kanaat getirdikten sonra tel şehriyesini ve tuzunu ekliyoruz. Tel şehriyenin pişmesi zaten çok kısa sürüyor. Şehriye pişince çorba pişti demektir. Ocağın altını söndürdükten sonra da maydanozları ilave ediyoruz.. İşte bu kadar.. Pratik ve lezzetli bir çorba...
BU ARALAR........
*Hafta sonu Av Mevsimini izledim. Beğendim, tavsiye edilir..
*Hafta başından beri içimde bir burukluk var. Annemi, babamı, ablamı ve sanırım İstanbul'u özledim...
*Başına gelenlerin pişmiş tavuğun başına gelmediği ütümü yine düşürdüm:( Umarım çalışır..
*Kafamı nutella kavanozun içine sokasım var. Kendime hakim olamıyorum..
*Çok sevdiğim bir arkadaşımın bebek beklediği haberini aldım.. Çok sevindim..
*Eczaneye gelip de "daha bebek yok mu?" diyenlere artık tahammül edemiyorum. Alakasız insanları niye bu kadar ilgilendiriyorsa?..
*Yarın Cuma.. Hafta sonu geldiği için mutluyumm... Gerçi eve biraz iş getirmek durumunda kalıcam ama neyyseeeee YAŞASIN TAATİLL.. :)
Posted by Picasa

2 Aralık 2010 Perşembe

CİLT BAKIM ÜRÜNLERİM-BİONİKE


Cilt bakımına ergenlik dönemimden beri hep ilgim olmuştur. Makyaja doğru dürüst hiçbir zaman merak salmadım diyebilirim ama cilt bakım ürünleri ve cildimin temiz görünmesi benim için hep önemli olmuştur. Hatta üniversite zamanlarımda arkadaşlarla biryere kalmaya gitttiğimizde benim bakım ürünleri onların hep alay konusu olmuştur:) Küçük bir çantamda olsa, gittiğim yerde 1 gün de kalacak olsam ürünlerim hep yanımdaydı. Çok şükür hiç bir zaman problemli bir cildim olmadı. Ama benim sorunum da açık tenli ve büyük oranda buna bağlı olarak çok hassas bir cildimin olması. En büyük problemim ise kuruma. Özellikle bu aylarda ve bundan sonra havalar ısınana kadar ekstra bir özen göstermem gerekiyor. Bir de İstanbul gibi nemli havaya sahip bir yerden sonra böyle havası kuru olan biryere gelmek de cildimi ve saçlarımı çok etkiledi. Ben de artık eski kullandığım ürünlerin bana yetmediğini düşünerek yeni birşeyler araştırmaya başladım. Her zaman birinci tercihim dermokozmetik ürünlerden yana oluyor. Ben de en son İstanbul'a gidişimde uğradığım bir arkadaşımın eczanesinden Bionike ürünlerini aldım. Bu ürünleri özelliği nikel, koruyucu,parfüm,gluten içermemesi ve hassas ciltler tarafından iyi tolere edilmesi. Kullanmaya başlayalı 15-20 gün oldu sanırım. Şimdiye kadar gayet memnunum ama uzun vadede vereceği yanıtlar da önemli tabiki. Bakalım düzenli kullanımda inşallah vadedilen sonuçları görürüm.
1. ürün 3 in 1: Hassas ve toleranssız ciltler için temizleme suyu. Temizleyici, tonik ve nemlendirici etkiye sahip. Cilde sürüp fazlası pamukla alınıyor. Durulama gerektirmiyor.
2.ürün Defence Cream: Antioksidan içeren bir nemlendirici. Cildin biyolojik savunma sistemini güçlendiriyor. Antioksaidan içerdiği için serbest radikallere karşı da etkili oluyor.
3.ürün Defence Rosys Rich Cream: Kılcal damar çeperlerini güçlendirerek kırılganlığı azaltıyor. Böylece cilt kızarıklıklarının yatışmasına yardımcı oluyor. 7.ürün olan Intensive Drops da aynı etkiye sahip daha konsantre bir ürün yani 3. ürünün serum şekli. Ani etki de sağlıyor. Kuperoz eğilimli ciltler için bu 2 ürün çok önemli.
4.ürün Defence Eye Anti-Wrinkle Cream: Göz çevresi için kullanılan bir nemlendirici. Malum yaş oldu 25:) Şaka bir yana kuru ciltlerin en büyük dezavantajı diğer cilt tiplerine göre daha erken kırışıklıkların ve çizgilerin belirmesi. Tabiki yaşlanmak doğal bir süreç ve belli bir yaştan sonra -Allah ömür verirse- kırışıklıklar muhakkak olacak. Ama Allah'ın emanet olarak verdiği tüm bedenimize iyi bir şekilde bakmak gerektiğini düşünüyorum nacizane..
5.ürün SPF 50+ Stick: Güneş ışınlarına karşı daha duyarlı olan burun, dudaklar ve benlerin olduğu bölgelere nokta şeklinde uygulanıyor.
6.ürün SPF 15 Cream: Normalde böyle bir ürün benim cildim için yetersiz kalır yani çok açık tenli olduğum için en az SPF 30 kullanmalıyım. Bu ürün aldığım diğer ürünlerin yanında hediye olarak verildi. Ben de güneş ışınlarının çok yoğun olmadığı kış günlerinde kullanmayı düşünüyorum.
Şimdilik bu kadar.. İlerleyen günlerde peelingini ve nem maskesini de almayı düşünüyorum. Onları da alıp bir süre kullandıktan sonra yorumlarımı yazarım inşallah ;)
Posted by Picasa

30 Kasım 2010 Salı

NEW YORK'TA BEŞ MİNARE


Mahsun Kımızıgül'ün yazıp yönettiği 3.film olan New York'ta Beş Minare daha vizyona girmeden çok önce dikkatimizi çekmişti. Fİlmin vizyona girdiği hafta ben İstanbul'a gidince eşim de filme başkalarıyla gitmiş. Ama filmden çıkar çıkmaz çok beğendiğini ve benim de mutlaka izlemem gerektiğini söyledi. Bayramda eşim İstanbul'a gelince aynı filmi ikinci kez izlemekten nefret etmesine rağmen bizi kıramadı ve bu sefer ablam, ben ve eşlerimiz gitmiş olduk. Eşim Gaziantep'te dublajlısını seyretmiş. İstanbul'da orjinal ve dublajlı olarak 2 seçenek vardı. Biz orjinali izlemeyi tercih ettik. Yaklaşık %20si altyazılı ama her iki halini de izleyen eşime göre orjinali çok daha güzelmiş. Filmin konusu hemen hemen yerde bulunabilir bundan bahsetmiycem. Bana göre bazı ufak tefek mantık hatalarının dışında çekimleri, oyuncu kalitesi ve konusuyla oldukça başarılı bir filmdi. Haluk Bilginer usta oyunculuğuyla bu rolün de hakkını vermişti. İlk kez oyuncu olarak izlediğim Mustafa Sandal'ı da çok beğendim. Gayet profesyoneldi. Mahsun Kırmızıgül'e de "helal olsun" demekten kendimi alamadım. Film vizyona gireli epey bir süre oldu ama hala izlemeyenler varsa kesinlikle tavsiye ediyorum;)

29 Kasım 2010 Pazartesi

ETSİZ ÇİĞ KÖFTE

Ben tam bir bulgur hastasıyım. Bulgurla yapılan herşeye bayılıyorum. Zaten yerken sınırımı asla bilemediğim birkaç çeşit yiyecek var. Bunların başında da kısır, etli ve etsiz çiğ köfte geliyor. Buraların değimiyle "yoğurma köfte"yi nişanlıyken işle alakalı meseleler için geldiğimde yemiştim ilk kez. O zamandan beri de favorilerim arasında yerini aldı. İlk zamanlar yoğuran kişiyi izlediğimde kesinlikle yapamayacağımı düşünmüştüm. Çünkü epey bir efor sarfetmek gerekiyor. Ama canımın çok istediği bir gün kolları sıvadım ve yoğurmaya başladım. Sadece kendim için yaptığımdan malzemesi azdı. Yine de beni çok uğraştırdı. Malum tecrübesizlik..:)Ama sonuç tam da istediğim gibi oldu. O günden beri canım ne zaman istese -gece gündüz hiç farketmiyor- hemen kalkıp yapıyorum. Demiştim ya tam bir tutkunum. Yapımına gelince kişi başına ortalama 1 su bardağı köftelik  bulgur -burdaki adı simit-, gözkararı eklenen soğan,sarımsak,biber salçası,domates salçası ve tuzla birlikte azar azar su eklenerek bulgurun sertliği iyice  gidene kadar yoğruluyor. Yaklaşık yarım saat sürüyor. En zor aşaması bu. Daha sonra ince ince kıyılmış maydanoz ve en son aşamasında da baharatları ekleniyor. Baharatları köfteyi yapmadan önce hazırlamak iyi oluyor. Ben nane, pubiber, karabiber ve kimyon kullanıyorum. Hepsinden damak tadına göre ayarlanan ölçüde bir kaseye alınıyor ve üzerine sıvıyağ konuluyor. Mesela 2 kişilik bir köfteyse ortalama küçük bir kasenin 3/4'ü kadar yağ konuluyor. Yağ ve baharatla birlikte köftenin hem tadı hem de kıvamı oluşmuş oluyor. Sonra da geriye şekil vermesi kalıyor. Yanında olmazsa olmazı bol ayran, söğüş domates ve yeşillik... Hmmm yine canım çekti galiba:)

25 Kasım 2010 Perşembe

KUZENİMİN KINA GECESİ VE DÜĞÜNÜ :)

Benim annem de babam da 6 kardeş olduğu için kuzen sayım epey çoktur maşallah.. Allah eksikliklerini vermesin gerçekten benim için çok değerliler.. Kardeş sayısı az olunca sanırım daha da önemli oluyor kuzenler insanın hayatında. Çünkü anneme veya babama bakıyorum kuzenleriyle -ablamla ben de olduğu gibi- bir samimiyet yok. Tabi yıllar geçiyor aileler genişliyor bunların da etkisi olsa gerek.. İşte böyle kuzen bolluğu içinde benim kendimle yaşıt sayılabilecek 6-7 tane kuzenim var. Hepsini de çok seviyorum. Düğünü olan kuzenim de yaşıt olduklarımdan ve sülalemizde bekar kalan tek kız kuzendi. Onu da başgöz ettik artık rahatız:):) Şaka bir yana bu kuzenimle de aram gerçekten çok iyidir. Kendisi de bloğumu okuyor diye demiyorum :):) kendisini çok severim. Allah  onu ve hepimizi hep mutlu kılsın inşallah..
Resimde görülen kıyafet gelin hanımın kına yakılırken giydiği kıyafetiydi. Çok beğendim şahsen. Sanırım Boşnaklara has yöresel bir kıyafet. Çok yakışmıştı kendisine:) Normalde giydiği elbiseyle çektiğim doğru dürüst bir resim bulamadım ama o da nar çiçeği renginde üzerine oturan çok şık bir elbiseydi, çok yakışmıştı.. Eeee güzele ne yakışmaz:) Kına gecesi sadece bayanlara özeldi. Bu kare kınanın sonuna ait. Damat bey resim çekilmek üzre gelmişlerdi. Biz de erkek olmamasını fırsat bilerek kurtlarımızı döktük valla. Ben normalde çok oynayan bir insan olmama rağmen -artık kendimi ne kadar dağıttıysam- yengem "oooo sema sen de ne oynarmışsın" dedi kınanın sonunda:):):) Napalım son kız bir  daha kimbilir ne zaman oynayabilicez.. Kınanın bitiminde giymiş olduğum epey yüksek topuklu ayakkabıların da etkisiyle ayaklarımı hissetmez olmuştum:)

Gelelim düğüne.. Düğün de kına gecesinden 1 gün sonra oldu. Malesef biz (ablam, diğer bazı kuzenler vs.) bu sefer yerimizden kalkamadık. Çünkü düğün bayan erkek karışıktı. Biz de oynayanları ,halay çekenleri izledik, ayağımızla tempo tuttuk:) Canım kuzenimin maşallahı var yine.. Çok güzel bir gelin olmuştu.. Aaaaa hep gelinden bahsediyoruz damatı küstürecez valla.. Damadımız da gayet yakışıklıydı yani birbirlerine çok yakıştılar. Allah nazarlardan korusun..

Yukarıdaki resim de düğün bitiminde aile pozlarının verildiği esnada çekilmiştir:):) Benim eşim işi dolayısıyla gelemediği için ablam da bana eşlik etti, fotoğrafı birlikte çekildik:) Böylece bir düğünün daha sonuna gelmiş olduk. Uzun süre ne zaman nasıl olcak diye konuştuğumuz bu düğün de geçip gitmiş oldu. Zaman gerçekten çok hızlı ilerliyor. Sevgili kuzenime ömür boyu çok ama çok mutlu olacağı güzel bir evlilik diliyorum. İnşallah Rabbim gönüllerindeki tüm hayırlı dileklerini kabul eder; her zaman sağlıklı,huzurlu ve mutlu olurlar.. Amin..

24 Kasım 2010 Çarşamba

UZUUUUN BİR TATİL VE GERİ DÖNÜŞ REHAVETİ...

Evet gerçekten epey zaman oldu yazmayalı. Daha yeni yazmaya başlamış bir blogger olarak kötü bir tablo sanırım:( Ama bazen şartlar gerçekten çok değişik olabiliyor. Bayram tatiline  sevgili kuzenimin düğünü sebebiyle yaklaşık 10 gün önce başlayan ben gitmeden önce bazı özel sebeplerden dolayı laptopumu da yanıma alamayınca böyle uzun bir mesafe girmiş oldu araya.. Neyse her işte bir hayır vardır. İnşallah bundan sonra daha çok yazabilirim.. Dediğim gibi kuzenimin düğünüyle başlayan İstanbul turum 1 hafta kadar sonra eşimin de katılmasıyla daha da hareketlendi ve inanın o kadar uzun olmasına rağmen nasıl geçti hiç anlamadım. Bol bol bebek sevdim:), ailem ve uzun zamandır göremediğim arkadaşlarımın bir kısmıyla görüştüm, gezdim, tozdum.. Derken yine döndüm buralara.. Evimi ve işimi özlemişim.. Uzun zaman ayrı kalınca evi toparlamak da oldukça güç oluyor. Pazar sabahı döndük ama hala yıkanacak çamaşırları bitirebilimiş değilim..Ütü de var bi dünya... Oooooo daha çok çalışmam lazım:)
Kuzenim için bir mahsuru yoksa bir sonraki postta biraz düğünden bahsetmeyi düşünüyorum. İnşaallah döndüğümden beri yaşadığım yoğunluk biraz azalır da kendime  daha çok zaman ayırabilirim...

1 Kasım 2010 Pazartesi

KUSKUS SALATASI...

Dün ilk kez kendi başıma misafir ağırladım. Akşam çaya gelen misafirlerim olmuştu ama gündüz -annem veya kayınvalidem olmadan- ilk defa  tek başıma  hazırlık ve servis yaptım. Heyecandan olsa gerek sabah erken uyandım. İlk iş yapacağım poğaçanın hamurunu mayalamak oldu. Çünkü poğaçayı ne kadar erken mayalarsam o kadar iyi kabaracaktı. Gerçekten de öyle oldu. Puf puf poğaçalarım oldu, çok şükür beğenildi ;) İkram ettiklerimden biri de yukarıda resmini görmüş olduğunuz kuskus salatasıydı. Yapımı basit, hafif ve lezzetli bir tarif. Öncelikle kuskusu bol suda haşladım. Haşlanmış kuskusu süzgeçe aldıktan sonra biraz soğuk suyun altında tuttum ki birbirine yapışmasınlar. Daha sonra haşlanmış havuçları ve kornişon turşuyu küp küp doğradım. İsteğe göre ayarlanabilecek ölçüde maydanozu ince ince kıydım ve 1 kutu konserve mısırla birlikte diğer malzemeleri haşlanmış kuskusa ilave ettim. İçine yaklaşık olarak 1 limonun suyu, biraz sıvı yağ ve tuz ekleyip güzelce karıştırdım. Sonuç: herkes beğendi ve tabağındakinin hepsini yedi :):):)
Bu arada belirtmeden edemiycem eşimin halası ve yengesi gelirken pasta ve ev yapımı kadayıf getirmişlerdi. Onlarla birlikte ikram daha da zenginleşti. Gerçekten buraya kolay alışmamın en önemli sebeplerinden biri de eşimin özverili akrabaları. Bana gerçekten her konuda çok yardımcı oluyorlar. Özellikle halam ve yengem (bir de babannem) bunların başında geliyor: Hepsini gerçekten çok seviyorum. Allah herkese böyle güzel insanlarla akraba olmayı nasip etsin. Böyle kişilerin arasında olduğum için ne kadar şükretsem az..

30 Ekim 2010 Cumartesi

GÜZEL BAŞLAYAN BİR GÜN VE TEFEKKÜR VESİLESİ...


Sabah odamızın penceresindenden görünen bu pırıl pırıl havayla uyandım. Gölün rengi o kadar güzel bir maviydiki insanın bu güzellik karşısında tefekkür etmemesi imkansız. Belki çok daha güzel manzaralara uyanan insanlar da vardır muhakkak  ama mühim olan sahip olduklarımızın farkına varabilmek, güzeli görebilmek. Çağın düşünürü ne güzel demiş: "Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır." Öyleki bazen elimizdekinin kıymetini bilmek yerine sahip olamadıklarımıza üzülüp duruyoruz, belki şikayet ediyoruz. Oysa verilen bunca nimet karşısında Allah'a her saniye şükür içerisinde olmamız gerekiyor. Çünkü şükür nimetleri ziyadeleştirirken, şikayet etmek ise azalmasına sebebiyet veriyor. Tabiki sıkıntılar ve zorluklar da var hayat yolunda. Ama unutmamak gerekir ki "imtihan dünyası" yaşadığımız. Rabbim hepimize sunduğu bunca güzelliklerin farkında olarak ve çektiğimiz sıkıntıların da bir sebebinin olduğunu bilerek -bazen de dersler çıkararak- yaşamayı nasip etsin inşallah.
"Ve hamd olsun alemlerin Rabbine"

28 Ekim 2010 Perşembe

HEDİYE VAR!!

"Tesettür aşktır" bloğunun sahibesi 100. izleyicisinin şerefine bir çekiliş düzenlemiş. Bakalım sonucu merakla bekliyeceğiz... :)

TAVUKLU ÇORBA VE PATLICAN SALATASI

Havaların soğumaya başlamasıyla birlikte canımız çorba çekmeye başlar oldu. Evlenmeden önce hemen her öğle ve akşam soframızda çorba bulunurdu ama buralarda çorba alışkanlığı pek yok. Hele yazın nerdeyse hiç yapılmıyor diyebilirim. Benim de kolayıma geldi sanırım ben de gayet seyrek yapıyorum :) Ama hava biraz serinlemeye başlayınca sıcak sıcak çorba içmeden de olmuyor. Ben de son zamanlarda aslında pek de değişik olmayan ama benim daha önce denemediğim çorbaları yapmaya başladım. Bu çorbanın tarifinin temel olarak netten bulmuş olmakla beraber kendi ilaveleriminde olduğunu söylemeden edemiycem:) Nasıl yaptığıma gelecek olursak; öncelikle bir parça  -kemiksiz- tavuğu tuzlu suda haşladım. Aslında tavuğun kemikli bir kısmıyla da yapılabilir tabiki ama buzdolabında hazırda bulunduğu için ben bunu tercih ettim. Tavuk haşlandıktan sonra 3-4 yemek kaşığı sıvıyağ ile kavurduğum 2 kaşık una haşlamış olduğum tavuğun suyunu kattım. Tavuğu küçük küçük parçalara bölmüştüm. Bunları ve 3 kaşık arpa şehriyeyi de suyun içine ekledim. Arpa şehriye pişince 1 yumurtanın sarısıyla karıştırdığım yarım limonun suyunu tencereye ilave ettim. (Bu karışımı ilave etmeden tencerenin içinden kaynar suyu alıp karışıma eklemek iyi oluyor) Bu şekilde de yaklaşık 5 dakika kadar pişirdikten sonra karabiber, pulbiber ve nane ekledim. Tavuk tuzlu suda haşlandığı için tuzunu kontrol edip isteğe göre ilave edilebilir. Hmmmmm gerçekten nefis olmuştu:):):) Yani en azından bana göre.. Ama -zorla da olsa:-)- eşimden de beğendiği noktasında yorumlar aldım :):)
Patlıcan salatasına gelincee aslında benim için yapmak çok pratik oldu. Çünkü malzemeyi kayınvalidemin sağolsun daha önceden hazırlayıp dondurucuya koyduğu közlenmiş patlıcan ve biberlerden kullandım. (Aslında bunlar burada "domeç" olarak bilinen -sanırım buraya has- yemeği yapmak için kullanılıyor.) Bana da közlenmiş patlıcan, kırmızı biber ve yeşil biberi dondurucudan indirip içine 1 diş sarımsak, zeytinyağı,maydanoz,limon ve tuz eklemek kaldı. Aaaaah hayat çok zor:)

27 Ekim 2010 Çarşamba

BUGÜN EŞİMİN DOĞUMGÜNÜ :)

Zaman nasıl da hızlı geçiyor. Eşimle tanıştığımızdan beri 3. evlendiğimizden beri 2. birlikte kutladığımız doğumgünü.. Bugün benim için gerçekten çok yoğun geçti. Her ne kadar istediğim gibi bir sofra hazırlayamasam da yine de bişeyler yapabildiğim için mutluyum :) Çünkü dün akşam üzeri eve geldiğimde kendimi gerçekten çok kötü hissediyordum. Her yerim feci ağrıyordu. Bugün hiç yataktan kalkamam diye düşünmüştüm ama çok şükür her zamanki saatimde kalkıp işe gidebildim. Akşam 1 saat kadar önce çıktım. Hem pasta hem de yemek hazırlamam gerekiyordu. Fazla vaktim olmadığı için basit şeyler yaptım. Ama eşim için güzel bir süpriz oldu. Umarım daha birlikte çok doğumgünleri kutlayabiliriz, birlikte yaşlanabiliriz.. İyi ki doğdun aşkım.. Seni çok seviyorummm :):)

24 Ekim 2010 Pazar

İKİLER İNDİRİMİNDEN ALDIKLARIM

Son zamanlarda günler gerçekten çok yoğun geçiyor. Hafta içi evde derin bir temizlik vardı onun koşturması telaşı içinde bir de işle ilgili çeşitli yoğunluklar derken zamanın nasıl geçtiğini hiç anlamadım. Bugün de eşim nöbetçi olduğu için evde yalnızım. Yapılacak işleri askıya aldım, dinleniyorum :):) Bugün biryere gidemiyeceğimiz için dün hem alışveriş hem de gezme bahanesiyle Gaziantep'e gittik. Yeni sezon ürünlerinin yanında hala indirimde olan birçok ürün vardı. Vakit biraz geç olduğundan heryere rahatlıkla bakamadım ama kumaşlarının kalitesini çok beğendiğim İKİLER'den 2 tane bluz aldım.                                                                                               
Birincisi rengi burda çok alakasız çıkmış olmakla beraber aslında çok tatlı bir yeşil olan kol ve yaka detaylarını çok beğendiğim uzun kollu bir bluz. Diğeri de V yakalı düz siyah bir bluzdu. Fotoğrafta doğru dürüst çıkmadığı için resmini eklemiyorum. Zaten öyle çok da değişik bir model değil. Ama kumaşları gerçekten çok güzel. Fiyatlarına gelince her ikisi de 49.90 TL'den 15 TL'ye düşmüştü. Sezon sonundan alışveriş yapmaya bayılıyorum. Zira daha önce sezon sonunda 25 TL'ye düşmüş bi eteği 100 TL'ye almışlığım vardır:) Bugün nette gezinirken İKİLER'in online mağazasının olduğunu da öğrenmiş oldum. Bakmak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz. Herkese iyi pazarlar.. 

18 Ekim 2010 Pazartesi

EV YAPIMI YOĞURT

Çocukluğumdan hatırladığım bir lezzet aslında ev yapımı yoğurt.Çocukken annem mahallemize güğümlerle süt getiren amcadan süt alır kaynatır ve yoğurdumuzu kendi yapardı. Ama sonra zamanla sütlerin tadı değişti ve hijyeni hakkında şüphelerimiz oluştu. Bizde bu sebeple hazır yoğurt almaya başladık. Buraya taşındığımda o özlediğim mis gibi yoğurt yeniden karşıma çıkıverdi. Burası çok da büyük sayılmayacak bir ilçe ve bazı insanlar hayvan besliyor. Sütünü ve sütlerden yaptıkları yoğurdu satın alabiliyorsunuz. Ben de burdaki eşimin akrabaları sayesinde tanıştığım ve temiz olduğunu bildiğimiz bazı kişilerden süt almaya başladım. Sonuçta kabınızı veriyorsunuz süt kaynatılıp mayalanıp size geliyor. Temizliğe dikkat edip edilmediğini bilmek insanın içini rahatlatıyor. Burada adına "satır" denilen bakır kaplar kullanılıyor. Hemen hemen herkesin evinde ailedeki kişi sayısıyla orantılı büyüklükte bu bakır satırlardan var. Belli aralıklarla yoğurt yapan kişilere veriliyor. Aslında en iyisi iki satırınız olması. Çünkü birini bitirmeye az kala boşta olan satırınızı verip hiç yoğurtsuz kalmamış oluyorsunuz. Böyle güzel bir yoğurttan sonra inanın hazır yoğurtlar hiç lezzetli gelmiyor insana. Yoğurdun üzerindeki kaymağını da -buradakilerin deyimiyle "yoğurt yüzü"- kahvaltıda yiyebiliyoruz. Ben pek sevmiyorum ama eşimin kahvaltıdaki favorilerinden:) Kısacası büyükşehirde yaşamaya alışmış biri olarak burda yaşamak pekçok yönüyle zor gelse de hayatı yaşanılır kılan güzellikler de çok. Bu da bunlardan biri. Daha da anlatacağım çook güzellikler var inşallah.. :)

13 Ekim 2010 Çarşamba

GEÇEN PAZAR....

Pazar günü sabah erkenden eşimle birlikte Kahramanmaraş havalimanına kayınvalidemi karşılamak üzere gittik. Uçağın inişine göre biraz geç uyandığımızı düşünmüştük ama neyseki uçak da biraz rötar yapınca birbirimizi beklememiş olduk. Vakit oldukça erken olduğundan havalimanına çok yakın olan -yöresel dokunun da az çok hissedildiği- Kahramanmaraş Mado'da enfes bir kahvalti yaptık. Oradan biraz gezmek biraz da alışveriş bahanesiyle rotamızı Gaziantep'e çevirdik. Zaten yaşadığım ilçeye geldiğimden beri alışveriş yapmak için genellikle Antep'i tercih ediyorum. Çünkü hemen hemen aradığınız pek çok markaya ulaşmak burada mümkün oluyor. Hele de yakın zamanda açılan Sankopark alışveriş merkeziyle pek çok mağazayı birden kolayca gezme imkanımız oluyor. Bu sefer de aynen öyle yaptık önce Sankopark'a gittik ve mağazaları dolaştık. Yeni sezonun ürünlerine göz attık. Daha sonra Antep'in daha eski yerleşim bölgesi olan yere doğru koyulduk. İlk olarak Antepin enfes baharatlarının,kurumuş sebzelerinin ve meşhur bakır eşyalarının sergilendiği Zincirli Bedestende şöyle bir tur attık.
                               "bu da bedestenin içinden bir kare"
Bu küçük sevimli çarşıda gezimizi tamamladıktan sonra Mehmet Yaşin'in Lezzet Durakları programında izleyip ağzımızdan suların akmasına sebep olan enfes yemeklerini tatmak için İmam Çağdaş isimli lokantaya gittik.
Ben kahvaltıda yediğim 1001 çeşit yiyecekten sonra hala yediklerimi hazmetmeye çalıştığım için sadece bir lahmacun yedim ve ayran içtim. Antep lahmacununun özelliği soğansız bol sarımsakla yapılması ve içinde sebzelerin(kırmızı,yeşil biber ve domates) bol olması gerçekten çok lezzetli. Ayranın sunumu da çok hoş bakır bir tas ile geliyor ve içinde yine bakırdan küçük bir kepçe var. Ayranı bu şekilde içiyorsunuz gerçekten çok hoşuma gitti. 

Daha öncelerde yediğim ve çok hoşuma giden simit kebebını bir dahaki Antep turumuzda yiyebilirsem burada yayınlarım inşallah. Yemeğimizi de yedikten sonra evimizin yolunu tuttuk. Antep'ten oturduğumuz yere gelmek yaklaşık 1buçuk saat sürüyor. Ben sabah erken kalkmış olmanın da verdiği yorgunlukla arabada uyuya kalmışım eve az bir mesafe kala uyandım. Güzel ve dolu dolu geçen bir Pazar günüydü. Burada haftasonlarını seviyorum:):)


9 Ekim 2010 Cumartesi

MERHABA

Sonunda yazabilecek gücü ve cesareti kendimde buldum sanırım. Teknik konularda takılmazsam bundan sonra bişeyler yazmaya çalışıcam. Görelim Mevlam neyler neylerse güzel eyler......