"Dünya ise; bütün şa'şaasıyla ahirete nispeten bir zindan hükmündedir.." BEDİÜZZAMAN

16 Ekim 2011 Pazar

HER AN HERŞEY DEĞİŞEBİLİR...

Gebelik süreci ne kadar sürprizlerle doluymuş.. Sanırım ilk gebeliği olanlar bunu daha fazla hissediyordur. Herşey her an değişebiliyor.. Değişmeyen tek şey endişheli ve meraklı bekleyiş..
Dün doktor kontrolüm vardı.. 36. haftadayım artık.. Geçen kontrolümde doktor "bebeğin baş çevresi biraz büyük görünüyor onun için sezeryan daha uygun olur" demişti. Dünkü kontrole göre ise "normal doğum da olabilir şu an baş çevresi normal büyüklükte" dedi.. Ben biraz korkmakla beraber normal doğum yapmak isteyen biri olarak tam kendimi sezeryan olayına alıştırmaya başlamıştım ki şimdi yine normal doğum da olabilir düşüncesiyle bir değişik oldum.. Tabi olaylar nasıl seyredecek sonuç olarak nasıl bir doğum nasip olacak bilemiyorum.. Anladığım kadarıyla bu doğum olayının bir öngörüsü olmuyor.. Duruma göre hareket ediliyor ve bu bence duygu durumu epeyce karmaşık olan anne adayları için biraz zor bir süreç.. Yapılacak en güzel şey tevekkül edip, Allah'a sığınmak.. Yoksa işin içinden çıkmak zor oluyor.. Mesela 20'li haftalarda da bir doktor kontrolümde doktor bebeğin gelişimi 2 hafta geride demişti.. O kadar üzüldüm ki anlatamam.. Ama bir sonraki kontrolümde 1 hafta öndeydi gelişim, çok şükür.. İşte böyle gelgitler yüzünden bazen kötü hissediyorum.. İçim sıkılıyor, ağlamaklı oluyorum sık sık.. Ama yine de Rabbime binlerce şükür en azından göründüğü kadarıyla şu an için sorunsuz bir gebelik dönemi geçiriyorum.. Şimdi tek istediğim sağlıklı bir şekilde doğum yapmak ve miniğin her bakımdan iyi olduğunu görebilmek.. Allah hepimizin yardımcısı olsun.. Sevgi ve dua ile... 

13 Ekim 2011 Perşembe

FIRINDA ETLİ PATLICAN


Bu aralar günler çok yoğun geçiyor..  Hala ısrarla işe gitmeye devam ediyorum.. Memur olsaydım resmi iznim çoktan başlamış olcaktı.. Normal saatlerinde olmasa da geç gidip erken gelerek bir şekilde denge kurmaya çalışıyorum. Bakalım kendimi iyi hissettiğim sürece gitmeye devam edicem inşallah.. Ama son zamanlarda daha çabuk yorulur oldum. Kendimi çok enerjik hissettiğim zamanlarda bile az bir işle çok yorulduğumu farkediyorum. Dün evimizde doğalgaz tesisatı ile ilgili bir çalışma yapıldı. Ustalar gittikten sonra evin hali oturup ağlanacak cinstendi.. Eşim gelince biraz toparlarız diye düşündüm. Zaten bugün temizlik olcağı için sadece ayakkabıyla dolaşılacak moddan çıkması yeterliydi..:) Ama ben birkaç eğilip kalkmadan sonra artık değil birşey yapmak ayakta duramıyacak duruma geldim. Eşim sağolsun gerektiği kadarını yaptı da içim rahat etti. Çok şükür bugün  normal moduna girdi ev...
Bu yemeği geçen hafta birgün yapmıştım. Ama bir türlü elim deyip de yazamadım. Patlıcanla yapılan yemekler de benim favorilerim arasındadır. Evlenip de buraya geldiğim de gördüğüm yeni yemeklerden biri de ismi "tava" olan bir yemekti. Aslında niyetim o yemeği yapıp paylaşmaktı ama evde biber olmadığını farkedince doğaçlama olarak bu yemeği yapmaya karar verdim..

Malzemeler:
6-7 adet küçük ve ince patlıcan
250 gram kadar kuşbaşı et
1 orta boy soğan
1 tatlı kaşığı biber salçası
1/2 tatlı kaşığı domates salçası
1 orta boy domates
Tuz

Yapılışı:
-Öncelikle kuşbaşı eti 1,5 saat kadar haşlıyoruz. (Tamamen yumuşak hale gelinceye kadar, etin cinsine göre süre değişebilir)
-Bu arada alaca olarak soyduğumuz ve bol tuzlu suda beklettiğimiz halka şeklinde doğranmış patlıcanları teflon tavada az yağda hafif kızartıyoruz.
-Çok az miktar sıvıyağda pembeleştirdiğimiz ince doğranmış soğanlara domates ve biber salçasını biraz sulandırarak ilave ediyoruz..
-Daha sonra soğan salça karışımına haşlanmış etlerimizi ve tuzu da ilave ederek 3-4 dakika kavuruyoruz.
-Borcamın altına hafif kızarmış patlıcanları diziyor ve üzerine etli harcımızı yayıyoruz. En üste de domates dilimlerini diziyoruz. Az miktarda sıcak su ekleyerek fırında -200 derecede- 15-20 dakika pişiriyoruz..
-Patlıcanlı ve etli yemeklerin vazgeçilmezi pirinç pilavıyla servis edip afiyetle yiyoruz..:)



5 Ekim 2011 Çarşamba

ZEYTİNYAĞLI BİBER DOLMASI

m
Bu aralar kendimi sarma dolma işine verdim..:) Sanırım kendimi aşıyorum, iyice bir ev hanımı moduna girmeye başladım..:) Geçen hafta Cumartesi günü Maraş'ın pazarında minik minik dolmalık biberleri görünce dayanamadım. Eşim sağolsun benim aksime sarma dolmayı pek sevmez. O sevmeyince benim de pek yapasım gelmiyor.. Ama bu biberler kendisini de cezbetti demekki alırken hiç sesini çıkarmadı.. Yarım kilo aldım ama boyutları çok küçük olduğu için 25 tane kadar geldi.. Tabi benim bu küçük sevimli şeylerin acı olabileceği hiç aklıma gelmemişti.. Taa ki biberleri ayıklamayı bitirince ellerim alev alev yanıncaya kadar..:) Normalde acı severim problem yok ama gebelikten dolayı çektiğim reflü acı yiyince öyle bir şiddetleniyor ki anlatamam.. Bu sebeple mümkün mertebe acıdan uzak durmaya çalışıyorum.. Neyseki biberlerin acısı elime aksettiğinden biraz daha az çıkınca ben de yiyebildim..:) Biberleri doldurup tencereye dizince tencerede kalan boşluk ve artan içten dolayı 1 tane iri kıyım pembe domatesi de ortadan bölmek suretiyle doldurdum.. Hem yer dolmuş oldu hem de iç bitti şükür.. Çünkü kalınca buzluğa da kaldırsam bir şekilde israf olup gidiyor, kullanamıyorum.. Tamamen bitmiş olması beni sevindirdi..



Tarifine gelince..
İçi için;
-20 tatlı kaşığı bulgur
-5 tatlı kaşığı pirinç
-Büyük bir soğan
-2 diş sarımsak
-1 tatlı kaşığından biraz az biber salçası
-1/2 tatlı kaşığı domates salçası
-Nane
-Karabiber
-Maydanoz
-Tuz
-Zeytinyağı
Üzerine;
-1 domates (kapak yapmak için)
-Yarım tatlı kaşığı kadar domates salçası
-Kaşığın ucuyla çok az miktarda biber salçası
-Sıcak su
-Tuz
-Zeytinyağı

Dolma ve sarma içinin daha hafif, daha lezzetli ve daha sağlıklı olması için püf noktalarından biri de pirinçle bulguru karştırmakmış.. Bunu bizzat yediğim sarmadaki lezzet farkını hissedince tecrübeli birilerine sorarak öğrendim..:) Benim lezzeti çok hoşuma gittiği ve kalorisi daha az olduğu için çoğunluğunu bulgur koyarak yaptım. Tabi damak tadına göre değiştirilebilir..
Bulgur ve pirinci iyice yıkayıp içi hazırlayacağım kaba aldım.. Soğanı ince ince doğrayıp ve sarımsağı rendeleyip içine ilave ettim. Salçalar, baharatlar, maydanoz ve tuzu da ilave ettikten sonra zeytinyağını koyup güzelce harmanladım.. Zeytinyağı ne az ne de çok olmalı.. Az olunca kuru oluyor malum.. Ayarını iyi yapmak gerekiyor.. Bunun için de göz kararı denen şeyin oluşmuş olması lazım.:) Önceden en korktuğum şeydi ama insan yapa yapa alışıyor..
İçimizi hazır ettikten sonra dolmalarımızı bulgur ve pirincin şişeceğini de göz önünde bulundurarak dolduruyoruz. Sıkı sıkı bastırmamak ve üzerinden biraz boşluk bırakmak iyi oluyor.. Doldurma işlemi bitince küçük küçük kestiğimiz domateslerle üzerine kapak yapıyoruz ve tencereye sıralıyoruz..
Bir kaseye domates ve biber salçasını aldıktan sonra üzerine biraz tuz ilave ediyoruz ve sıcak suyla salçayı iyice eziyoruz.. Kasedeki suyu tencereye koyuyoruz.. Ama dibinde biraz ezilmemiş salça kalabiliyor ve kasenin ölçüsüne göre birkaç kase su koymak gerekebiliyor. Bunun için dipteki salçayı her seferinde karıştırarak biberlerin aşağı yukarı yarısına gelinceye kadar tencereyi su ile dolduruyoruz.. Önce yüksek ateşte, su kaynamaya başlayınca da kısık ateşte biberlerin ve pirincin iyice piştiğini görünceye dek pişiriyoruz. Afiyetle yiyoruz..:)
NOTLAR:)
1.Pişirme tamamlandığında tenceredeki suyun tamamının bitmiş olması gerekmiyor.. Hatta dibinde biraz su kalması daha sonra artanı ısıtarak yemek isterseniz işe yaramış oluyor..
2.Pişirmeye başlamadan önce tıpkı sarmada olduğu gibi biberlerin üzerine de bir tabak kapatırsanız kaynama esnasında düzgün bir şekilde yerlerinde durmasını sağlayabilirsiniz..
3.Tencereyi ocaktan almadan 10 dakika kadar önce tabağı kaldırıp biberlerin üzerinden biraz zeytinyağı ilave edebilirsiniz...;)

3 Ekim 2011 Pazartesi

HAFTASONU KAHVALTISI


Evlenmeden önce İstanbulda başka bir eczacının eczanesinde yardımcı eczacı olarak çalışıyordum. İstanbulda eczanelerin çalışma şartları çok ağır. Cumartesi dahil sabah 9 akşam 7 hatta yaz aylarında 7.30.. (Belki çok daha ağır şartlarda çalışanlar da vardır ama benim bünyem bunu bile zor kaldırıyordu) Hal böyle olunca geriye kalan 1 günde ne yapacağımı şaşırıyordum. Tabi o zamanlar evli olmadığım için evle ilgili de pek bir sorumluluğum yoktu. Şu an olsa nasıl yaparım hiç bilmiyorum.. Neyse evlendikten ve buraya geldikten sonra en güzel şeylerden biri de cumartesi pazarın tatil olması ve çalışma saatlerinin daha az olması oldu diyebilirim.. Tabi artık kendi eczanem de olunca -çok şükür- saatlerimi kendime göre ayarlayabiliyorum...
Hafta içi eşim kahvaltı etmeden evden çıkıyor. Hamileliğimden önce -her ne kadar çok sağlıksız olduğunu bilsem de- ben de birşey yemeden öğleye kadar duruyordum. Şimdi mutlaka birşeyler yemeye çalışıyorum. Tabi tek başına hiçbir tadı olmuyor. Biz de hafta sonları daha özenli kahvaltılar yapmaya çalışıyoruz. Artık ben kendimi çok da yormamak için öyle çok özel birşeyler yapmasam da yine de kendime göre özeniyorum. Bu sofra da cumartesi sabahı kahvaltımıza ait.. Patates kızartması favori kahvaltılığımız..:) Bu arada şunu söylemeden edemiycem patates kızartmasını çok tükettiğimiz için en sonunda epey bir araştırma sonucunda Tefal'in bir kaşık yağ ile 1 kilo patates kızartan Actifry fritözünden aldım. Gerçekten çok memnunum. Tarif kitapçığında bir sürü alternatif var ama sadece patataes kızartmak için bile alınabilir diye düşünüyorum.   Sadece ilk birkaç kızartmada makinenin kendine has değişik bir kokusu siniyor yiyeceklerin üzerine ama o da sonra geçiyor. Almak isteyip de kararsız olanlar varsa kesinlikle tavsiye ederim. Kahvaltıyla başlayıp reklam kuşağıyla biten biraz karışık bir post oldu..:) 
Herkese iyi haftalar diliyorum..